Sille Gelenek ve Görenekleri

Sille Gelenek ve Görenekleri

Sille'nin antik dönemlerden günümüze kadar uzanan derin tarihine paralel gayet engin ve zengin bir kültür ve folklor tarihi bulunmaktadır. Bunların büyük bir kısmı mahalli, bir kısmı da diğer yörelerle ortak özellikler arz eder. Mahalli olanlar, otantik üslubuyla kendini hemen belli ederler. Doğum, ölüm, nişan, düğün, sünnet, mevlid, bayram, kandil merasimleri, oyunlar bunlardandır. Kadın ve erkek kıyafetleri, konuşma tarz ve şiveleri kendine has özelliktedirler. Silleli oldukları konuşmalarından hemen anlaşılabilir. Mesela mübarek gün ve gecelerde düzenlenen Mevlid-i Şerif merasimlerinde okuyuşlar "koro" halindedir ve "Sille Ağzı" tabir edilen mahalli bir ahenkle icra edilir.

Bir birlik, beraberlik, kardeşlik, diğer-gamlık grubu olan "Barana" toplantıları ve eğlenceleri, daha çok Sille geleneklidir. "Helfene" denilen yemek katışma (ortaklaşa yemek) adetleri, asırlardan beri devam ede gelen eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma temelli Sille eğlencelerindendir.

Gayr-i Müslimler, barajın üst taraflarında, Tatköy'e gidilen yolun civarındaki "Maya'nın Düzlüğü"nde eğlenirlerdi. Sille geleneği Frikya Krallığına kadar inen üzüm bağları ile de ünlüdür. Son elli yıldaki terk, mübadele ve ihmale rağmen, güney ve batı yönlerinde bu gün de varlığını sürdürmektedir. Hemen hemen unutulmaya yüz tutmuş bulunan "Gereğiler (bağbozumu şenlikleri)", köklü bir kutlama geleneğine sahip idi. Sille'nin güney-doğu yöresini teşkil eden "Önger", üzüm bağlarıyla kaplı olup, yetiştirilen üzümleriyle meşhurdur. Sille, üzüm, üzüm asmaları ile tanınmıştır. Bu, ünlü "Diyonizos Bay-ramları" için, önceleri şarap imalinde kullanılmak üzere Sulutas ve Sille çevresindeki geniş alana yayılmış üzüm bağlarına dayanır. Sille Bağları, Selçuklu döneminde de ünlüdür. Bu bağlar arasında Gevele kalesi civarındaki "Şeyh Yadigar Bağının ayrı bir şöhreti vardır. Şaz Bey, Konya'daki zaviyesi için bu bağı, binalarıyla beraber vakfetmiştir. Sille'nin tarihindeki üzüm bağlarının bu önemi günümüz Sillelilerinde de bir tutku olarak hala devam etmektedir. Konya başta olmak üzere yurdumuz çeşitli yörelerine taşınan Silleliler modem ev ve iş yerlerinde bile bu üzüm asmasının zevk ve geleneklerini sürdürmektedirler. Günümüz Sillesin de, bağların büyük kısmı yok olmuş durumdaysa da kalanlarında yetişen üzümler bu gün de ünlüdür. Ünlü Sille üzümünün Dimnit (ince kabuklu, iri ve çok sulu), Büzgülü (kalın kabuklu, sert ve dayanıklı), Deve gözü, Ak üzüm, Tilki kuyruğu (çok tatlı) Kut. Kişniş, Kirli (Kırmızımtırak), Kızıl (çekirdeksiz) gibi türleri vardır. Bu türlerin bir kısmı kaybolmuştur. Sille yazının tadına doyulmaz pazar günlerinde Sille'nin dillere destan üzümlüklerinden "Aşağı Bağlara" perşembe günleri ise "Yukarı Bağlara mesireliğe çıkılan "Gereğilerde" Özge adetlerdendir. Bu sazlı, sözlü bu eğlencelere Sille tabiriyle "Ahenk” denilirdi.

Sille'de renkli ve zengin bir musiki hayatı bilinmektedir. O kadar ki, bir zamanlar çalgı (enstrüman) çalmasını bilmeyen ayıplanır, alay konusu olurmuş. Bu nedenle herkes musiki aletlerinden hiç olmazsa birini kullanırmış. Sille musiki tarihi, Frikyalılar'a kadar dayanır. Son altmış yıla gelinceye kadar zengin Sillelilerin evlerinde bir piyano veya kemanın bulunması makbul, muteber ve olağan karşılanan anlayışlardandı. Bir derenin iki yanını tepelere kadar saran bir ışık denizinde Sille geceleri çok duygulu oluyordu. Günün yorgunluğundan sıyrılmak için o ılık yaz akşamlarında birçok evlerden keman, piyano sesleri taşar, şarkılar, türküler, kasideler, ilahiler Sille'yi günlük yaşamının ötesindeki bir varlık alemine götürüldü. Şairlik de yaygın bir duygudur. Birçok şair yetişmiştir. Silleli şairler, Sille şairleri, Sille şiirleri, ince ve derin duygularla yüklüdürler. Mısralar, burcu burcu sevgi, hasret, özlem, dilek, niyaz ve bağlılık kokarlar. Şiir ve türkü olarak dilden dile, gönülden gönüle gezip durmuş, nesilden nesile geçerek, günümüze kadar gelmişlerdir.

Konya folklorunda "Sille Ekibinin" ayrı bir yeri ve ünü bilinir. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli gösterilerde bulunulmuş ve çok takdir toplamıştır.

Su ve kara avcılığı yaygındır. Bu nedenle Sille'de barut da imal edilirdi. Osmanlı ordusuna barut temin eden kaynaklardan birisi de Konya ve yöresidir. Bozkır, Sille ve Karhane-yüğü gibi mıntıkalardan getirilen ham barut, Konya'daki güherçile ve baruthane fabrikalarında kullanılır hale getirilirdi. Güherçileye dayalı barut Silledeki mağaralarda istihsal ve istihzar olunurdu. Konya'nın Aslım kırında imal edilen barut, avcıların ve nehir balıkçılarının ihtiyacını karşıladığı gibi dışarıya da satılırdı. Sille yemekleri de kendine özgü tür, tarz ve isimlerle anılırlar. Balık öteden beri çok yenir. Salamura da yapılır. Kurutulmuş et ve paçası da meşhurdur. Sille üzümleri ve bağları, halk şairlerine ilham ve duygu veren güzellik ve özelliğe sahiptirler.

Sille de "Eşek urganı", mahalli bir tabir olup, uzunluk ölçüsüdür ve 12 metreyi ifade eder.

"Geliş Gezme" Geleneği

Sille'de verilecek ziyâfete davet şekline verilen addır. Düğün veya benzeri bir davet için davet sahibi çağıracağı misafirlerin hazırladığı listesini bu işten anlayan, gözü açık ama daha çocuk yaşta olan birisine verir. Bu görevliye "Gelişçi" denir. Gelişçi elindeki listeye göre davet edileceklerin evini teker teker dolaşarak kapısını çalar ve kapıyı açana evin büyüğü olan erkeğin adını söyleyerek, mesela : "Mustafa ağam yarın kahveyi, Mehmet Ağamın evinde içecekmiş. Selamı var." der. Burada "kahve", belirtilen saatte yemeğin yenileceğini ifade eder. Bu davet edişde yemekten bahsedilmez, ayıptır. Daveti alan kişi de davet sahibine selam gönderir ve "Gelişçi"nin omuzundaki özel torbaya elma kakı, kayısı kurusu; daha zengin olanlar da şeker gibi şeyler koyarlardı.

"Gelişçi", listeyi tamamlayınca davet sahibine gelerek durumu bir bir anlatır, tekini! verirdi. Evde bulunamayan, dolayısıyla daveti alamayanlar tekrar haberdar edilirlerdi.

Evlenme Geleneği

Nişan Merasimi

Silleliler, mahalli gelenek ve göreneklerine son derece bağlıdırlar. Bu nedenle doğum, düğün, sünnet, ölüm gibi önemli olaylar yüzyıllardan beri değişmeyen adet ve an’anelerin çerçevesinde yaşanır.

Yüzyıllardan beri mahalli gelenekler dairesinde yapılan nişan merasiminde de gayet renkli bir kültür zenginliği dikkati çeker.

Uygun görülen kızı istemek üzere kadın dünürcüler, kızı ve annesini görmek üzere kız evine giderler. Ve "Allah'ın emri Peygamberin kavli ile, kızınızı oğlumuza istemeye" geldik diye konuyu açarlar. Kız evi nazlıdır. Hemen cevap vermesi mümkün değildir, "Biz bir sorup, soruşturalım, büyüklerimize danışalım" diyerek süre ister. Bir süre sonra oğlan evi tarafı yine gelirler. Kız evinin gönlü yoksa gelenlere: "Darılıp gücenmeyin; Kızımız daha pek küçük büyüklerimizin rızası olmadı. Kısmetinizi başka yerde arayın." şeklindeki cevapla, gelenleri kırıp, darıltmadan yolcu ederler.

Şayet, taraftar iseler yine ama (giderilebilecek) bir bahane ile nazIanılır. Dünürcüler tecrübelidir. Israr ederler. Bunun üzerine erkeklerimizle bir görüşülsün denilir.

Bu yumuşak hava üzerine oğlan tarafı erkek dünürcüleri, kız evinin erkekleri ile görüşürler, konuşurlar. Anlaşmak mümkün olunca "söz kesilir". Sonra bazı hısım-akraba ile, yanlarına bir de hoca efendiyi alarak kararlaştırılan akşam (Şerbet gecesi), kız evine gidilir. Konunun kısaca açıklanmasını takiben muvafakat hâsıl olunca hoca efendi, Aşr-ı Şerif okuyarak dua eder. Ardından şerbet içilir ve şeker dağıtılır.

Bu merasimi takiben "Adı belli olsun" diyerek, oğlan evinden getirilen bir çenber kız evine; kız evinden hazırlanan bir mendil de oğlan evine bir bağlanma sembolü olarak verilir. Buna "İlişik komak" denilir.

Sonradan ortaya çıkan bir sebepten dolayı nişan bozmak gerekirse, bu ilişikler geri gönderilmek suretiyle belirtilir.

İmkan sahibi olan oğlan evi, bu "İlişik merasimi"ni başka bir güne bırakarak yüz kişiye yakın bir misafiri evinde toplar ve akşamdan sonra kız evine giderler. Buna "Tatlı yeme" ve "Şerbet içme" merasimi denir. Karşılıklı olarak konulacak hediyeler, herkesin maddi imkanlarına bağlıdır.

Nişanın ertesi günü oğlan ve kız evine, konum komşu, hısım-akraba kadınları uğrayarak: "Hayırlı işiniz mübarek olsun" derler. Her gelene birer kaşık gül tatlısı ikram edilir. Böylece nişan günleri sona ermiş olur.

Bundan sonra kız ile oğlana "Nişanlı" derler. Daha önce birbirleriyle tanışıp, konuşuyor olsalar bile bu merasimden sonra, evleninceye kadar birbirleriyle görüşmez ve konuşmazlar.

Kız ve oğlan evi arasında, her uygun vesile ile ziyaretler başlar. Buna "Varıp-gelme" tabir edilir. Her iki tarafın akrabaları da doğum, askerlik, düğün, ölüm, yolculuk gibi durumlarda baklava, kurabiye gibi hediyelerle hatır sormaya gelirler. Bu ziyaretlerde hediyeyi daha çok oğlan tarafı getirin Seçkin yiyeceklerin yanı sıra her seferinde kıza elbiselik, iç çamaşır, ayakkabı, terlik, başörtü gibi armağanlar getirilir. Bayramlarda kız evine elbiselik, Kurban bayramında ise altın ve fantazi şekerlerle süslü bir kurban koyunu, arife günü hediye olarak gönderilir.

Araya hısım-akrabanın düğünü girecek olursa, oğlan evinden kızın elbisesi emaneten götürülerek giydirilir ve böylece düğüne gidilebilir. Nişanlı kız, düğün evinde oğlan tarafının ellerini öperek hatırını sorar.

Nişanlılık ,dönemi bu şekilde geçip giderken oğlan asker olsa veya herhangi bir olay olsa, her iki tarafta birbirlerini yıllarca beklerler. Sonunda evlenilir. Bazı küçük dedikodularla nişan bozulmaz.

Sille'de kız kaçırma gibi üzücü olaylar görülmez. Pek nadir olarak ortaya çıksa bile fevkalade ayıplanır.

Düğün Merasimi

Yazın erkekler genellikle gurbette olduğu için düğünler, çoğu zaman kış mevsiminde yapılır.

Düğünün yapılması teklifi de oğlan tarafından gelir. Çünkü her iki taraf da noksanlarını gidermiş, hazırlıklarını yapmıştır.

Mihir ve düğün ağırlıklarını görüşüp bir karara bağlamak üzere kız evinden uygun bir günün belirlenmesi istenir. O günün akşamı üç kişi kız evine giderler. Orada da üç-beş kişi mevcuttur. Hal hatır sorulduktan sonra "ağırlık" denilen zinet ve takılann görüşülmesine geçilir. önce "Mihir" konuşulur. Bu peşin veya borç senediyle karara bağlanır. Genellikle "Beşi-birlik" verilir. Bundan sonra kız evinin yapacağı düğün masraflar karşılık olmak üzere ve adına "He demelik" tabir olan bir para istenir. Bu peşindir. Alınacak elbiseler de belirlenir. Bu genellikle üç takım elbise, çevre, yüksük, küpe, ayakkabı, kumaş şeklindedir. Ayrıca diktirilecekler de vardır. Bunların miktarı, kalitesi oğlan tarafının imkanlarına göre ayarlanır. Eksik kalan, unutulan varsa ilave edilip, tamamlanır.

Sıra düğünün gününe gelmiştir. Düğünün yapılacağı tarihi, kız evinin de fikrini alarak oğlan evi kararlaştırır.

Kına Gecesi

Her iki taraf da buna göre hazırlıklarına hız verirler. Dosta düşmana mahcup olmayacak şekilde kendilerini hazırlarlar. Kapı kapı dolaşarak davet yaparlar. Merasime başlanılır. Düğünden bir gece önce "Kına Gecesi" yapılır. Bu gece dillere destan olacak derecede neşeli, eğlenceli hatıralarla dolu olarak kutlanılır. "Sille Kına Gecesi"nin, çok hareketli neşeli ve renkli oluşu, Konya ve yöresinde ün salmıştır. Uzaktan yakından herkes bir fırsat, bir davet olsa da Sille kınasına gidebilsek diye gönülden arzu gösterirler. Gerçekten de Sille'nin kına geceleri Konya dahil, çevredeki köy ve nahiyelerin bu tür eğlencelerinden çok daha farklı şekilde kutlanılır.

Sille, otantik "Kına" âdetini günümüze kadar taşıyabilmiş nadir ilçelerinden birisidir. Cumartesi "Küçük Kına Gecesi" pazar gecesi ise "Büyük Kına Gecesi" yapılır.

Kına'nın başlaması, gelinin mabeyn (Salon)'e gelmesiyle olur. Gelini elti ve sağdıç getirir. Gelinin yüzü örtülür. Kayınvalidenin ve büyüklerin ellerini öper. El öperken alnına götürmez. Bu öpme şekli Sille'ye özgüdür.

Bu arada kınada bulunan diğer nişanlı kızlar, görümceleri oyuna kaldırırlar. Önce kayınvalidelerin ellerini öperler. Ve oyuna katılırlar. Bu oyun sırasında kayınvalidesi geline "Kumaş Atar".

Diğer kaynanalar (kayınvalideler), oynayan nişanlı kızlarının başında para çevirip, çalgı çalanlara bahşiş olarak verirler. Bundan sonra, kınada bulunan diğer davetliler sırayla oyuna kalkar. Bütün bunlar son derece düzenli ve ahenkli ve bilinçli olarak yürür gider.

ilerlemiş saatlerde çalınan "Konyalı" parçası, kınanın sonuna gelindiğinin işaretidir. Bu parça ile oynama sırası kaynanalara gelmiştir. Ahenk tutularak kınanın sonda hep birlikte ve coşku ile oynanır. Bunu takiben gelinin etrafında kızlar elele tutuşup, "Kına Yakma"ya hazırlık anlamına gelen oyunu oynarlar.

Gelini oturtup, kına koymak için "Kına Tası"nı beklerler. Kınayı elti yakar. Bu sırada kaynana kına tasma altın koyar.

Bu işlem yapılırken misafirler "Kına Manileri" söylerler. Bu dokunaklı mısralar, başta gelin kızın olmak üzere herkesin göz yaşlarına sebep olur. Kına gecesi geç saatlerde sona erer. Kına yakma geleneği genellikle bugün de devam etmektedir.

Sille'de düğünler üç gün, üç gece sürer. Gelin Perşembe günü oğlan evine gönderilir. Buna "Çıkarma" denir. Çıkarma'nın pazar günü yapılması da mümkündür. Pazar günü çıkacak gelinin düğünü cumartesi gününden başlar.

Erkek evinde cuma günü gündüz ve gece; kız evinde ise cumartesi ve pazar günü kadın ve erkeklere yemek verilir. Buna, "Yemek dökmek" denilir.

Düğün Yemeği

Yemek oniki kişilik, yuvarlak yer sofralarında yenilir. Önce beş büyük sahan içinde etli nohut gelir. Bunun ardından iki büyük kayık tabağa konmuş üzeri bol etli nefis pirinç pilavı gelir. Bunu, ise helvası takip eder. Helvadan sonra sıra ünlü bamya çorbasındadır. Tahta kaşıklarla yenen bu nefis yemekte sıra, pilav ve üzüm hoşafına gelmiştir. Hoşaf, sonun işaretidir. Afiyetle yenen yemekten sonra oğlan evi "Mübarek Odası" ile "Âhenk Odası"; Kız evinin ise "Mübarek Odası", "Düğün Odası" açılır; ihtiyarlar "Mübarek Odası"nda; gençler "Âhenk Odası"nda; kadınlar, kızlar ise "Düğün Odası" nda toplanırlar. Kendi aralarında sohbet edip, eğlenirler.

Kız evine, "Çengici" denilen ücretle tutulmuş okuyucu kadınlar, saz da çalarak kadınları eğlendirirler.

Kız evinde bu şenlikler yapılırken oğlan evinde hızlı bir faaliyet göze çarpar. Düğüne gelen kadınlar kız evindeki "Düğün Evi"nde toplanıp eğlenmektedirler. Çünkü kadınlar için oğlan evinde eğlence mahalli yoktur. Buradaki "Âhenk Odası" erkeklere ayrılmıştır. Güvenin yarenleri, baranaları ve davetlileri bu odaya otururlar. Burada ücretli çalgıcı yoktur. Erkeklerin hemen hepsi ud, saz keman, kanun gibi çalgıları kendileri çalarak, eğlenirler. Bu "âlem", gece yarısına kadar devam eder. Eğlenmek isteyenler, "Âhenk Odası"nıdan ayrılarak başka bir odaya çekilirler. Ahenk Odası'nın ahenk ve huzuru bozulmaz. Damat ile sadıcı misafirlere hizmet ederler.

Cumartesi günün öğle vakti, güveğinin oturduğu evin damına bir bayrak dikilir. Bu bazen okuma, bazen de çalgı ile yapılır. Bayrak o gün akşama kadar yerinde kalır. Akşam üzeri bir çocuk bayrağı saklar. Damat, çocuğa bahşiş vererek bayrağı geri alır. O gün "Bayrak günü" dür. O gün yenen öğle yemeğinin adı da "Bayrak Pilavı" dır. Pazar sabahı gelin alma hazırlıkları başlar. Hava uygun ise delikanlılar ata binme merasimi yaparlar. Atlar süslenir ve Sille'nin eski kıyafetleri olan efe, seymen elbiseleri giyilerek, gelin arabasının önünden gelin alayına katılırlar.

Gelin taksiye bindirilir, diğer gelin alıcılar yaya olarak oğlan evine doğru yola çıkmışlardır. Gelin taksiye binip yola çıkınca, atlardan biri güveğiye müjde getirir ve o gün ve akşam yapacakları eğlencenin masrafı olan bahşişi alır.

Akşam yemekleri yendikten sonra erkek misafirlerle birlikte güveği de yatsı namazını eda etmek üzere cami'e gider. Namazı takiben toplu olarak damat evine gelinir. Hoca efendi dua eder. Ardından güveği, gerdeğe katılır. Sadıç, orada kalan arkadaşlarını toplayarak, "Sadıç Odası"na götürür. Sabaha kadar eğlenirler. Düğün böylece sona erer.

Hıristiyanların düğün merasimi, "Tam çalgı" eşliğinde yapılırdı. Gelin alayının önünde çeşitli çalgı aletleri çalarak ilerleyen bir çalgıcılar ekibi bulunurdu. Hem çalarlar, hem de çeşitli türkü ve şarkılar söylerlerdi.

Yolda ilerlerken, caminin önüne gelince, ekip başının verdiği : "Dur!" komutu ile düğün alayı derin ve saygılı bir sessizliğe bürünürdü. Alay camiyi geçince bu defa verilen : "Vur!" komutu ile sazende ve hanendeler mesleklerini icraya başlarlardı.

Müslümanların düğün merasimleri daha sakin ve daha huzurlu bir hava içerisinde geçerdi. Gelin alayı dualarla uğurlanır, Dualar eşliğinde damat evine ulaşılırdı. Bu sırada merasime, mektep, medrese hocaları da katıldığı için, bunlara ve halka "çerez" dağıtma adeti vardı.

Hıdırellez

Sille gelenekleri arasında "Hıdırellez"in de ayrı bir yeri vardır. Hızır Aleyhisselam ile İlyas aleyhisselam'ın buluşması ve bu buluşmanın getirdiği bolluk, bereketlilik, halk tarafından büyük bir inançla kutlanır.

Anadolu kültürünün ortak konularından olan "Hıdırellez Şenlikleri", Sille'de dört gün boyunca kutlanılırdı. Şöyleki; I. Gün, "Delikli kaya'da : Sille'nin güneyindeki tepenin üzerinde bulunan Deliklikaya semti, Hıdırellez münasebetiyle halkın akınına uğradığı yerdir. Genç ihtiyar yüzlerce kadın, kız bir gün önceden hazırlanırlar, piknik sepet ve bohçalarını alarak Deliklikaya'ya çıkarlardı. Yenilir; içilir, oyunlar oynanır ve bolca eğlenilirdi. Akşama kadar süren bu eğlenceden sonra eve dönülürdü.

II. Gün; "Ayeni" de: Sille'nin kuzeyindeki bu gün bu deponun bulunduğu tepeye ayeni (Ayçeleni) denilir. Hıdırellezi, ikinci günü buradaki eğlencelerle kutlamaya devam edilirdi.

III. Gün; "Kızıl Kilise"de : Sille girişinde eski askeri kışlanın üstündeki yamaca "Kızıl Kilise" semti denilir. Hıdırellez şenlikleri üçüncü gün burada kutlanırdı. Burada kırmızıya boyanmış yumurtalar yenir, boyalarla süslenilmiş kaşıklarla oynanırdı. İp sekilir, oyunlar kurulurdu. Kadınlar burada, erkekler de aynı bir yerde kendi aralarında büyük bir coşku ile eğlenirler.

IV - Gün; "Gölönü"nde: Hıdırellez burada düzenlenen eğlencelerle son bulurdu. Sille'nin batı tarafındaki dar vadiden akan ırmağın önüne kurulmuş bulunan bir bentle oluşturulan gölcüğün çevresindeki piknik yerinde halk yılda bir defa gelen Hıdırellez şenlikleri'nin son gününde ayrı bir coşku ile eğlenirdi. Akşama doğru evlere dönerken herkes seneye sağ-salim kavuşma dilek ve temennisinde bulunarak vedalaşırdı.

Barana

Sille'deki aynı yaşta insanların kendi aralarında meydana getirdikleri küçük bir topluluk, bir nevi kadrodur. Sohbet, yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Ser verip de sır vermemek; acı ve tadı günlerin arkadaşı olmak parolasıyla toplanmış idealist bir gruptur. Genellikle orta yaştaki gençlerin grubu olmakla beraber hemen her yaştakilerin kendilerine has baranaları vardır.

Barana mensupları uzun kış gecelerinde, hemen her akşam birinin evinde otururlardı. Yapılan bu davete : "Oda yakma" veya "Oda açma" denirdi ki, ev sahipliği yapmak anlamındadır. Geç saatlere kadar yenilir içilir, eğlenilirdi. Müsait olduğu zaman gündüzleri ve tatil günleri de hep birlikte gezip dolaşılırdı.

Barana'nın en güzel yönlerinden birisi de, mensupları arasında sağladığı gayet sağlam birlik, beraberlik, dayanışma, yardımlaşma ve haberleşme şuuru, alışkanlığı ve geleneği idi. Mensupları bir kardeş gibi hatta çoğu kardeşlerden daha yakın olarak birbirlerinin her türlü işlerinde yardımlaşmaya koşarlardı. Sıkıntı, dert, felaket, yokluk, düğün, eğlence, doğum, ölüm, askerlik gibi insan hayatında birer dönüm noktası olan gün ve gecelerde hemen birbirlerini haberdar ederek işbölümü yaparlardı. Barana mensupları aldıkları görevleri büyük bir sevinç içtenlik, arzu ciddiyet ve hiçbir karşılık beklemeden yerine getirirlerdi. Böylece tasada ve kıvançta ortak bir dayanışma ve yaşama esası vardı.

Bu oda oturmalarında herkesin bir görevi ve marifet' vardır. Öyle bir özelliği olmayan kimse yoktur denilebilir. Hemen hepsi de ya bir müzik aleti kullanır ve yahut da güzel sesiyle meclise renk ve zevk katardı. Bazıları hizmet eder, bazıları oyun çıkarır, herkesi eğlendirerek neşeye boğardı. Baranadakiler birbirlerinin damını kürüme, inşaatına yardım etme, bağ bahçe budama, belleme, meyve sebze toplama gibi işlerinde de gerekirse yardıma koşarlardı.

Oturmalarda ev sahipliği yapan kişi, misafirlerinin her türlü arzularını büyük bir samimiyetle; barana mensubu olmaktan, baranasına ev sahipliği yapmaktan, son derece onur ve gurur duyarak yerine getirirdi. Güzel yemekler hazırlayıp, bol bol yiyecek ve içecekler ikram ederdi. Barana'nın eğlencelerinde oyuncu kadınlarda bulunabilirdi. Bunlar eğlencede görev aldıkları gibi ikramların servisini de yaparlardı. Barana'da yaşça büyük olanın sözü tutulur, talimatı harfiyen yerine getirilirdi. Barana gelenek ve göreneklerine uymayan; görevini ciddiyetle yerine getirmeyenler birkaç uyarıdan sonra münasip şekilde baranadan çıkarılırdı. Bir Silleli için baranadan çıkarılmak kadar daha elim, daha vahim ve daha utanç verici bir ceza olamazdı. Bunun içindir ki herkes üzerine düşen görevi büyük bir samimiyet ve ciddiyetle yerine getirirdi.

Baranadan birisi evleneceği zaman, oğlan evinin bütün telaşeli işleri barana mensupları arasında bölüşülerek halledilirdi. Maddi ve manevi her alanda her türlü yardımlaşma, en iyi şekilde ve hiçbir karşılık beklenilmeden yerine getirilirdi.

Sille'nin sosyo-kültürel hayatında yüzyıllar boyunca böylesine güzel görevler yerine getirmiş ve son derece de olumlu sonuçlar ortaya koymuş olan barana teşkilatı tertemiz bir Müslüman Türk geleneğidir. Gücünü dini ve milli duygulardan alır.

Barana'nın esas temeli bizce, tarihimizdeki ünlü "Millik", "Lonca" ve bilhassa "Fütüvvet" teşkilâtıdır. Mesleki dayanışmadan tutunuz da aynı mahalleden, aynı köyden, aynı yaşıttan olmanın verdiği heyecanla Sille Baranaları yüzyıllar boyunca çevrenin insanları için güzel bir örnek ve takdir edilen bir teşkilat olarak karşılanılmıştır. Ömür boyu süren muhabbet, sırdaşlık, bağlılık, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma sembolü olan "Barana" anlayışı son yarım asır içerisinde Sille'de meydana gelen sosyal ve ekonomik değişmeler sonucunda anlayışım ve görevini kaybederek tarihe karışmak üzeredir.


Faydalanılan Kaynaklar :

Özönder, H. (1998). Sille (Tarih, Kültür, Sanat). Basılı Kitap. Konya

 

 

Telefon
WhatsApp